22 Haziran 2011 Çarşamba

YÜRÜRKEN (Nisan, 2008)


Yürürken bir

Ellerim kanıyor, galiba yaralar var..babam sarıyor ama parmaklarımın birinden o kadar çok kan akıyor ki sanırsın kan kaybından gideceğim..galiba sağ baş parmağım.. Ne zamandır rüyalar daha gerçek oluverdi?

Sokak lambasına takılıp kaldım yine, görmüşler midir? Şu çifti takip etmek ve onların evine misafir olmak istiyorum. Beni fark edip etmemeleri önemli değil, sadece üzerine daha önce hiç oturmadığım bir koltuğa serilip, “ee, nasıl gidiyor?” demek istiyorum. Sokak daralıyor, gözden kayboldular. Adımlarımı sayarak yürüme alışkanlığım küçüklükten kalma. Küçükken babamın iri gövdesine tutunup onun adımlarına ayak uydurmaya çalışır ve nefes nefese kalırdım. “Başını öne eğme, başın hep dik dursun yürürken!!”

Hayata bu camlardan bakmak ne yorucu, her şey göründüğü gibi midir acaba? Bazen bunun, benim bulduğum bir kaçış yolu olduğunu düşünüyorum, görmek istemediğin şeyler olduğunda, var say ki her şey bu gözlükten!!

Dün buradan geçerken, bu pencerede bir kedi vardı. Bana baktı sanki; çoook eskilerden kalma bir yaşantıya sürükledi beni, öyle ki kendime geldiğimde bir sürü ayrıntıyı kaçırmış olarak yolun sonuna geldiğimi fark ettim. Geri dönmeye de üşendim. Üzerime yapıştı bu üşengeçlik, bak yine “eskiden..” ile başlayan bir cümle geliyor aklıma. Hemen koşmalıyım. Neden koşmaya üşenmedim, neden o çift bana bakmış mıdır diye düşündüm de koşarken üzerime dikilen deli bakışları görmezden geldim??

Dilime bir şarkı dolandı, nereden duyduğumu hatırlamıyorum. Sanırım varacağım yeri de geçtim. Adımlarım yavaşladı. Kan geldi yine gözümün önüne. “kan rüyayı bozar” derdi nenem. Ne çok şey derdi nenem, nerden bildiğini bir türlü anlamadığım ve sanırım anlamaya da çalışmadığım ancak doğruluğundan hiçbir şekilde şüphe duymadığım bir sürü hurafe.. “kurbağayı gösterme, siğil çıkar”, “tuvalette konuşma, cin çarpar”, “terlik ters durmaz, işler ters gider”….sokakta koşanı ne yaparlar nene? Korku dolu hayat tarifelerinden var mı bir tane şimdi, şöyle harfi harfine uysam??
Şu sesi sustursam iyi olacak, duymam gerekenler var…

Yürürken iki

Şimdi burada olmak bir şaka olsa ne güzel olurdu değil mi? Bu kadar uzun bir zaman böyle bir şakaya maruz kalmayı kafaya bile takmaz, koşa koşa gerçeğe doğru giderdim. Benim gerçekliğim; ah akşam sohbetleri, loş ışıklar, eşyasız evler ve geniş sokaklar..onca sesin arasında hissedilen şımarık bir yalnızlık ve hafif bir esintide boğazına doladığın fulara tutunan eller..

Bu gece uyumamam gerek, nöbet tutacağım. Pencere pervazına yatan kediyi gözetlerken hangi hayallere dalacağımın bir listesini yaptım. Yanımda kahvem de olacak, bol sütlü. Bir de zayıf olduğumu düşüneceğim, çünkü pijamamın üzerimde dökümlü durmasını istiyorum.

Kendime uzattığım dili yumuşattım. İnsaflı bir tavır içerisindeyim, hani biraz daha böyle gitse, kendimi seveceğim..geçen gece karanlık odada otururken, yanağımı okşayan bir el hissettim. Galiba içimden çıktım, galiba artık gerçekten sustum.

Yürürken üç

Yolun ortasında bir ağaç var, köşede bir adam bekliyor. Alacakaranlık. Ne zaman geldim ben buraya? Ya da daha da önemlisi neden geldim? “aklına mukayyet ol, hatırlamaya çalış..”

İçimde hiçbir korku yok, ne olacağını merak bile etmiyorum. “Çok çok, bir rüyadır” diyorum içimden. Zaten ne zamandan beridir bir rüyanın gerçekleşmesini bekliyordum, bugüne kısmetmiş..Kısa periyotlar halinde yaşamaya çalışıyorum, bu her şeyi daha da katlanılır kılıyor. Sahi bu kadar berbat mı her şey? Her şeyin içindekiler ne?

Yolu geçtim, adam bana baktı mı acaba? Oradan geçerken adamı unutmuşum, bir hiç gibi yanından geçip gitmişim. Ne yapıyor ki şimdi? Bak yine üşendim arkamı dönmeye.

Evet, galiba burası..ben geldim..

Yürürken dört

Ben geldim. Evde kimseler yok..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder