“Yaşamak şimdi var şimdi yok
bir hiçlik, bir karşı koyuş, bir büyük direnmeydi.”
İnci Aral, Kıran Resimleri
Annem “Güle dokunmayın!” demiş. Dokunmuşlar. Bunlar hep küçük amcamla
yengemin işiymiş. Oysa annem “Güle dokunmayın!” demiş. Dinlememişler.
Olmayan bir gül için ağıt yakıyor annem, artık olmayan kocasına anlatıyor
derdini. Oysa annem gülü nasıl da özenle
dikmiş. Abimle birlikte getirip tam orta yere dikmiş. Çok da güzel görünüyormuş
dikilen gül. Bulunduğu yeri güzel gösteriyormuş.
Bir şey bulacakmış gibi elleriyle toprağı yokluyor. Otların arasında soğuktan
donmuş gibi duran çiçeğe uzanıyor elleri. Bir de bu çirkin çiçeği dikmişler
oraya. Ne olduğu bile belli değilmiş. Oysa annem ne güzel de gül ekmiş. Otların
arasına en sevdiği rengi, kırmızıyı, katmış.
Sökülen çiçekten bulaşan toprağı temizlemek için ellerini birbirine
sürtüyor; ama toprak tırnaklarının arasına kadar girmiş. Kaşlarını çatıp kendi
kendine söyleniyor. Uzaklaşırken gördüğümüz çeşmede ellerini yıkıyor. Ağlamaklı
sesiyle “Ah, canım! Ben senin için gül ekmiştim.” diyor. Annemin kocasıymış o,
istediğini yaparmış. Hem neden karışıyorlarmış ki?
“Daha güzelini alıp ekeriz, annecim.” diyorum. Yüzünden küçük bir çocuğun
annesine güvenip güvenemeyeceğini kestiremeyen bakışı geçiyor. Ağlamakla gülmek
arasında gidip geliyor. Annem buraya yeniden gelecekmiş. Yine kırmızı bir gül
alacakmış. Onlara inat yine aynı yere dikecekmiş.
Eve geldiğimizde hemen mutfağa gidiyor. Gülle ilgili tek kelime etmeden
yemek hazırlamaya koyuluyor. Yaşadığını ancak bu şekilde hissedebilirmiş gibi yaşamak için yapması gereken en önemli şeyi yapıyor: Besleniyor. Oysa annem
hayatı boyunca birilerini beslemiş. Onlar da kalkıp ektiği gülü sökmüşler. Bu
nasıl bir vicdansızlıkmış anlamıyormuş.
Annem "Güle dokunmayın!" demiş. Dokunmuşlar. Bir erkek sesi "Gidelim mi artık?" diyor. Babamı toprağın altına gömmüşler, üzerine gül ektirmemişler. "Gidelim." diyorum.