23 Ocak 2012 Pazartesi

Bütün Kadınların Kafası Karışık, Benimki Arapsaçı...


Pek sevdiğim bir arkadaşım “Düşünme, yap” dedi, “hayatında keşkeler olmasın.” Onunla yaptığım kısacık yazışma beni neden bu kadar sarstı bilmiyorum. Belki kafam hep karışık olduğu için, belki de gerçekle yüzleşmek çok da kolay olmadığı için...

Kimi konularda mütevazılığın dozunu fazla arttırmışım meğer, içten içe bazı isteklerimi gerçekleştirecek güce sahip olmadığımı düşünürmüşüm. Senelerdir tango yapmak isterim; ama dans etmeyi beceremeyeceğime inandığımdan en ufak bir çaba sarf etmem. Aklımdan geçen çocuk kitaplarının sayısını bilmem; ama onları hiçbir zaman yazamayacağımı bilirim. Çok yakışıklı birinin benden hoşlandığını söyleseler inanmam, “O çocuk bana bakmaz ki.” der de başka bir şey demem. Bana yakışmayacağını düşündüğüm için giymeye cesaret edemediğim kıyafetler, takmaya korktuğum kocaman küpeler ve kolyeler, sadece başkalarının üzerinde güzel durur.

Peki nedir beni bu hale getiren diye sorduğum anda, sahneyi pek sevdiğim bir yazar alıyor. Kitaplar sorularıma cevap verince kulağıma kuş sesleri geliyor. Ece Temelkuran yazdığı makalelerle bile içime dokunan bir yazar. Araştırma kitapları, onun ellerinde insani ve edebi bir anlam kazanıyor. Yazar karşıma şiir-metin türünde bir kitapla çıkınca, Bütün Kadınların Kafası Karışıktır adıyla bile ruh halimi anlatınca, içime dokunanlar artıyor. Kitabın ne anlattığını sorma. Bana kadınlık hallerini, sana idam cezasını, bir başkasına intiharı anlatıyor. Ece Temelkuran “kimsenin içine girmek için anlatmıyorum ben. akıp gitsin de istemiyorum. boğazınızda kalmalı. dilimin tutuk müziği itmeli. akıp gidiciliğin uyuyan ritmi değil uygun olan. biz ölüyoruz. size bunu anlatıyorum. akıp gitmesi gerekmiyor. bu dilin, hep tökezleyip düşmesi gerekiyor. çünkü biz, tökezleyip düşüyoruz.” diyor. Hiçbir şey akıp gitmiyor, yazı boğazımda düğümlenip kalıyor. Bir kadın kendi kendine konuşuyor, bütün kadınların aklından geçenleri tek bir bedene sığdırıyor, en ince ayrıntıları görüyor, gördüklerine binlerce anlam yüklüyor. Beni hep kediler ziyaret ediyor, rüyalarıma eller giriyor. Kitap bana içini döküyor, aklımdan geçenleri biliyor, kelimelerini benden esirgemiyor, soruma gelen yanıt içime daha yakından bakmama izin veriyor:

Ben ve benim gibiler, dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi düşünerek büyüdük. Biz mektuplar yazdık hep, bir de uçlarını içimize döndürdüğümüz şiirler. şiirleri, bedenlerimize saplamaya çalıştık. oysa onlar, çoktan peltekleşmişti. uçları yoktu.

... biz, öyle şarkılar dinliyorduk ki, yaşamaya ad koymak mümkün değildi. anlamak hoşumuza gitmiyordu; çünkü, anladığımız şeyleri değiştiremiyorduk. biz, o günlerde işte, tırnaklarımızı yemeye başladık. birden bedenlerimiz büyüdü. en başından yorgun ve küsmüştük. biz, küsmüştük. ne garip, oysa bir çoğumuzun adı, çağrı, umut, barış, devrim, savaş veya özgür’dü. adlarımızın anlamlarını ezberleyip sonra da unutmaya çalışarak, bedenlerimizi büyüttük. biz ne savaşabildik, ne de barışabildik dünyayla, ne özgürdük ne de umudumuz vardı. işte bu yüzden böyle öyküler yazdık, kırık ve bağlantısız.

Bu yanıt bana iyi geliyor; ama yetmiyor. Kitap bitiyor; ama sorularım bitmiyor: Sahi, ben ve benim gibilerin derdi ne? Neden isimlerimizi taşımayı beceremiyoruz? Şunu veya bunu yapmamızı engelleyen ne? Her hayal kurduğumuzda duvarlara çarparak uyanmamıza sebep olan ne?

Bu soruların cevaplarını yeni kitaplarda bulmak için beklemek de mümkün; ama ben yıllardır yapmak istediğim bir şeyi ertelemekten vazgeçmeye karar veriyorum. Yarından tezi yok tangoya başlıyorum! Çünkü biz tökezleyip düşüyoruz. Çünkü biz ölüyoruz. Çünkü biz öldürülüyoruz. Çünkü "hayat kısa, kuşlar uçuyor."

20 Ocak 2012 Cuma

Hepimiz İnsanız


“Hepimiz kardeşiz!” ve “Kardeş katli vaciptir!” sloganlarının el ele tutuştuğu memleketimin, ölümden umut yaratabildiğinin resmidir. Kim bilir, belki de gözlerimizin yaşarması boşuna değildir.

17 Ocak 2012 Salı

???????????????????

Hrant için Adalet için .........................................................................

8 Ocak 2012 Pazar

Hayal İşte

Muse - Uprising eşliğinde bir pazar sabahı...

 Hani hemen herkesin kurduğu bir hayal vardır; şöyle işi gücü bırakıp ya da emekli olduktan sonra kıyıda bir yerlere yerleşelim de kendimize bir kafe açalım; fena mı olur?? Benim de var öyle bir hayalim. Sonuçta ben de herkes gibiyim efendim. Sıradan hayallerim var, üniversite okudum, sanatla, bilimle, edebiyatla ilgileniyorum. Hatta biraz kasarsam müzikle uğraşıyorum bile diyebilirim. Geçenlerde okuduğum bir haberden etkilenerek açmayı hayal ettiğim kafenin adını buldum:

ARKA BAHÇE..

Nasıl, beğendiniz mi????