24 Ağustos 2011 Çarşamba

Memleket Halleri



“Okumayı seven insanlar hepten kötü olamazlar.”
Pascal Bruckner, Güzellik Hırsızları Çeviren: Mustafa Babel

Ece Temelkuran korkuyor. Birileri onu göz göre göre ölümle tehdit ediyor. Başka birileri bunu görmezden geliyor.

Pek çok gazeteci-yazar hapiste tutuluyor. Kimilerinin kitapları basılmadan toplatılıyor; kimilerininki basıldıktan sonra…

Her gün bir yayınevinin başı belaya giriyor. Kitaplara dava açılıyor. Yazarlar yargılanıyor. Çevirmenler sorguya çekiliyor. Muzır Neşriyat Kurulu mizah dergilerine de el atıyor.

Hülya Avşar, Somali için aklını kaybedecek derecede endişeleniyor. Bu durum hizmetçilerini çok üzüyor.

Datça İlçe Başkanı “Milletimizin inançlarına küfretmeye kalkışanlara sessiz kalacak değiliz.” diyerek Can Yücel’in mezarına şarap dökenleri kınıyor. Can Yücel’in mezarı parçalanıyor.

Sürmene’de binlerce kişi içme suyundaki virüsten zehirlenerek hastaneye kaldırılıyor. Belediye Başkanı “Allah’ın takdiri ilahîsidir.” diye açıklama yapıyor.

Hopa’da güvenlik önlemi almak adına Köylere Hizmet Götürme Birliği kasasından yol – su – elektrik için kullanılacak para alınıyor. Yetkililer “Böylesi kolay oldu.” diyor.

Asmalımescit’te müşterilerin altından sandalyeler çekiliyor. Kısa bir süre sonra Mis Sokak da sandalyesiz kalıyor. Galata’da sokakta içki içtikleri gerekçesiyle bazı insanlara para cezası kesiliyor.

Murat Belge seçimden az bir süre önce ani bir dönüş yapıyor.

Sibel Üresin feminist kadınların mutsuzlukları hakkında bir yazı yazıyor ve onlara ilişkilerinde egemenliği erkeklere bıraksalar hayatın ne kadar kolay olacağına dair bir sır veriyor.

İçim acıyor, vicdanım sızlıyor. Acıyan, sızlayan yerlerimden taşan kelimelerime oto-sansür uygulamayınca ortaya böyle yazılar çıkıyor.

Okuyorum, okuyorsun, okumuyor!

18 Ağustos 2011 Perşembe

Kendi kendimize

"Seninle daha çok konuşuruz,
böyle birbirimizden uzak, böyle kendi kendimize.."

Yazışıp duruyorduk. Her bir cümlenin bir paragraflık anlam taşıdığı o kağıtlara baktıkça içimin ne kadar dolup taştığını görüyorum. Şimdi bir karşılık bekleme telaşı sarmış beni. Sanki sesime ses gelmese bir daha kağıdı kalemi elime almayacağım.

Derhal Tezer Özlü okumalıyım. O gülüşte birşeyler bulacağıma eminim..

11 Ağustos 2011 Perşembe

Minibüsten Düşen Ağlamaz

Minibüsten düştüm! Yüzündeki tebessümü hayal edebiliyorum. Gülmek istiyorsun; ama yaşananın vahim bir kaza olduğunu bildiğin için ciddiyeti elden bırakmıyorsun. Rahat rahat gülebilirsin. Zira ben insanların “Kalbin temizmiş.”, “Allah korumuş.”, “Çok daha kötüsü de olabilirdi.” gibi laflarına aldırış etmeden gülüyorum ağlanacak halime.

Bu elim kazanın sonucunda yerle bir olan bedenimde zarar gören tek organım sağ kolum oldu. Kıpırdatamadığım sağ kolumla iş yapamayacağım anlaşıldığı için beş gün boyunca evde kalmam uygun görüldü. Kitaplar hayatımın değişmez bir parçası olduğundan evde kalmanın bana iyi gelebileceğini düşündüm. Kitaplarla kardeş olmak, güzel olmasına güzel; ama beynin sürekli yeni cümleler üretiyorsa kâğıda dökemediklerini kontrol etmek zor iş.

Sağ kolumla farklı yollar seçtiğimiz bu beş günün büyük bir kısmını yalnız geçirdim. Düşünecek çok vaktim vardı, beni durduracak kimse yoktu. Düşündüm, duramadım. Düşündüklerimi kağıda düşüremeyince içime bir kurt düştü: Yazamadıklarım, hafızamın çukuruna düşer miydi? Ben yere düşmüştüm, kelimelerimse derin bir çukurun dibine doğru yol alıyordu. Etrafımdaki insanlar, beni görmelerine rağmen yerden kaldırmamıştı. Kelimelerimi görmedikleri halde ait oldukları yere gitmelerine yardım edeceklerini hiç sanmıyordum. Ben de yazamadıklarımı en yakın bildiklerime anlattım. Belki konuşarak büyüsünü bozdum yazının, belki de bir çeşit önlem aldım fikirlerimin elimden göz göre göre kayıp gitmemesi için. Biliyordum, konuşulan kelimelerle yazılan kelimeler birbirine hiç mi hiç benzemiyordu; ama benimki küçük bir denemeydi.

Sağ kolum henüz tam olarak iyileşmedi. Denemem başarılı olur mu bilmiyorum. Kalem tutmayı beceremediğim için bu yazıyı sanal kağıtlara döküyorum. Minibüsten düşmek değil de sağ elimden ayrı düşmek zoruma gidiyor. “Sol elim, acemi elim, zavallı elim” klavyede yavaş yavaş geziniyor, zafer kazanmış birinin edasıyla hafifçe sırıttığını hayal ediyorum. Sessiz sakin yana düşen sağ elime bakıyorum. Varlığına alıştığımdan düşünmeden kullandığım uzuvlarımın muhasebesini yaptığım için kendi kendime tebessüm ediyorum. Durumun absürdlüğünü iyiden iyiye kabullenip rahat rahat gülüyorum ağlanacak halime.

KAYIP

“İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak..”
Can Yücel

9 Ağustos 2011 Salı

Yürümeden önce..

Sokaklarında rahatça dolaşabildiğin, yolları denize çıkan, geniş meydanlara sahip ve içinde kaybolduğun bin bir çeşit yüzün gezindiği kalabalıkları olan büyük şehirleri düşün.

Bir de bir akşam vakti yürüyüş dönüşü çay içmeye davetsiz uğrayabildiğin arkadaşlarının olduğu küçük bir şehri düşün. Düşün ki bu şehirde denizi koklayamıyorsun. Kalabalıklar içinde kaybolamıyorsun. Sosyal anlamda fazla seçeneğin yok. Öyle ki şehre bir tiyatro uğradığında, adını sanını çok da sorgulamadan gitmek düşüyor sana. Tercih yapmak bir lüks oluyor.

İnsan bir şehirden ne bekler? Ben hayatımı bu şehirde kurmak zorundayım. Onun bana verdikleriyle yetinmeden, başka şeyler yaratmak zorundayım doymak için. Beklentilerimi küçük, hayallerimi büyük tutmak zorundayım. Bu ortalamanın içinde, bulduğum ya da yarattığım güzelliklere şükretmeye kapılmamak ama kıymet bilmek zorundayım. Buradan gitme hayallerinin gitgide silikleştiği, alışmak denen fiilin damarlarıma sindiği, sorunları artık sıradan kabul ettiğim şu zamanlarda daha güçlü olmak zorundayım.

Görkemli bir kaybeden olmak varken??


Kâğıdı katladı ve zarfın içine özenle yerleştirdi. İmza atmadığını hatırladı birden. Ne fark eder; nasıl olsa mektubun kimden geldiğini bilecekti kadın.. Yazınca rahatladığını hissetti birden. Hatta mektubu göndermemek geldi içinden, sanki yazdıkları geçmişte kalmıştı artık, gereksiz bir serzeniş gönderecekti. “Şu işten vazgeçmeden kalksam iyi olur” diye düşündü gülümseyerek. Masadan kalktı, koridora yöneldi. Aynadaki suretini teğet geçti. Üzerine bir şey almadan hızla sokağa çıktı.