31 Aralık 2011 Cumartesi

Mutlu Yıllar!



Uzun zamandır içime kapandığımı fark ettim, olan biteni uzaktan izleyip öfkemi içimde biriktirdiğimi, kelimelerimin bittiği yerde boş boş gülümsediğimi... Çok çalıştığımdan yazı yazmaya vakit bulamadığımı, yazı içime aktıkça canımın acıdığını...

Uzun zamandır her yeni güne başka bir acıyla uyanıyorum. Acıdan uzak durmaya çalışıyorum; bakmadan, bakınca görmeden edemiyorum. Her gördüğümden sonra küçük bir sürprize, ufak bir güzelliğe tutunup hayatıma öyle devam ediyorum.

Gazeteleri her açtığımda manşetlerde ekonominin nasıl iyiye gittiğine, dünya basınının Türkiye’yi nasıl övdüğüne dair haberler görüyorum. Sosyal medyada durumun hiç de iç açıcı olmadığını gösteren fotoğraflar ve mesajlarla karşılaşıyorum. Bu ikisinden hangisi benim ülkem diye düşünüyorum. İşin içinden çıkamayınca masama bırakılan bir yeni yıl hediyesine neşeyle sarılıyorum.

Yüzlerce öğrenci, gazeteci ve yazar hapishanede yatıyor. Sayıları her gün artıyor. Ben yine de tahliye edilen yirmi küsur öğrenci için seviniyorum. Üstelik onlar tahliye edilir edilmez sayıları küstürmemek için 19 öğrencinin daha içeriye alındığını da biliyorum.

Ülkenin her yerinde insanlar kan ağlarken milletvekili maaşlarına zam yapılıyor. Hiçbir konuda hemfikir olmayan siyasi partiler, şike davasından sonra ikinci kez, el birliğiyle yasayı onaylıyor. Muhalefet partisinden bir milletvekili, asgari ücretle yaşamak zorunda olanları hiçe sayarcasına “900 TL mi alsınlar? Vekilin insan gibi yaşama hakkı yok mu?” diyor. Uzak bir ülkede yaşayan bir arkadaşımın benim için aldığı Moleskine defteri görünce sevinçten havalara uçuyorum.

İçişleri Bakanı “çok özür dilerim” eşcinselliğin “namussuzluk, ahlaksızlık, gayri insani durum” olduğunu beyan ediyor, sanatın terörizme nasıl hizmet ettiğini ayrıntılı bir şekilde açıklıyor. Bazı sabahlar servise yetişmek için koşuyorum. Bir kedi bana yetişmek ister gibi karşıdan gelip, ben duraksayınca saf saf yüzüme bakıyor. Onun bir önceki hayatında Yeşilçam’da, ormanda sevgilisine doğru koşan bir erkeği canlandırdığını hayal edip gülümsüyorum.

Masum insanlar “kazara” ölüyor. Devlet özür dilerken kimileri ölene “leş” demeyi uygun görüyor. Battaniyelere sarılı cesetlerin fotoğraflarını görüp vicdanı sızlamayanların insanlığından şüphe ediyorum. Bu kez tebessüm etmemi sağlayacak bir şey bulmakta zorlanıyorum. Eve dönerken kafasına “bacadan giren” Noel Baba şapkası takmış, dans eden bir çocuk görüyorum, son bir çabayla ona tutunuyorum.

Uzun zamandır içime kapanıyor, kimselere belli etmeden şunu düşünüyorum: Hepimiz yoldaki köpek ölülerine bakıp geçiyoruz. Biri durup ölüyü oracıkta gömmek istese trafiği tıkadığı için ona öfkeleniyoruz. Oysa benim derdim ölü gömmek değil, artık ölü görmemek.

Seni bilmem; ama benim umuda ihtiyacım var. Biraz daha rahat nefes alabilmek, biraz daha yaşayabilmek için ölüleri yoldan toplamayacağımız günlerin geleceğine inanmaya ihtiyacım var. O yüzden, ben uzun zamandır yeni bir yıla bel bağlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder