3 Aralık 2011 Cumartesi

Büyüdüğümüzü Anladık Mı?


Bugün aydınlık bir sabaha uyandım. Hafta içi gün ağarmadan kalkmak zorunda olduğum için yeni güne güneşle uyanmak, yüzümün gülmesine yetti. Aslında bu hafta sonunun çalışma günlerinden pek farkı olmayacağını biliyordum. Çünkü ek iş almıştım, zamanım daralıyordu. Kahvaltımı ettikten sonra beni bekleyen ek işe, sanki çeviri metni beni anlayacakmış gibi, boş ver manasına gelen bir el hareketi yaptım. Sonrası güneşli ama soğuk bir İstanbul günü...

Yaşıma hiç uymayan mosmor ayakkabılarımı giydim. Yapmam gereken ufak bir işi bahane ederek uzun bir yürüyüşe çıktım. Hızlı hızlı yürüdüğümden vücudum ısınmış,  yüzüm soğuktan donmuştu. Üçüncü bir dili anlayabilmenin keyfine varmama yardım edecek kitabın fotokopisini çektirmeye gidiyordum. Fotokopicinin raflarında dizili kalemlere bakmadan edemedim. Kendimi bildim bileli geçmek bilmeyen kalem-defter takıntım beni bir kez daha alt etti. Hiç ihtiyacım olmadığı halde iki yeni kalem aldım, biri ayakkabılarımla uyumlu...

Elimde kitap ve kalemlerle dükkândan çıktığımda artık amaçsızca yürüyordum. Yolda gördüğüm kuru yapraklara hiçbirini atlamadan bastım. Her seferinde çıkardıkları sesi ilk kez duyuyormuşum gibi heyecanlandım.

Küçücük tahta parçalarının üzerine oturmuş, yokuş aşağı kayan iki çocuğun yanından geçerken kalbim hızla çarptı. Sebepsiz yere babamı hatırladım.

Kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladığımda, yalnızca ayakkabılarım değil hareketlerim de yaşıma uymuyordu. Şarkılara sessizce, dudaklarımı kıpırdatarak eşlik ederken, yanımdan geçenler kendi kendime konuştuğumu sanıp bana deliymişim gibi baktılar. Aklı başında olmak, onlara benzemekse haksız da sayılmazlardı.

Beşinci şarkıyı dinlerken eve bayağı yaklaşmıştım. Çok sevdiğim altıncı şarkının tamamını dinleyebilmek için adımlarımı yavaşlattım. Biraz daha üşüyebilirdim, eve biraz daha geç gidebilirdim. Dışımdaki betona inat içimde çiçekler açtı.

Yol boyunca içimden hikâyeler uydurdum; fakat zamana bir türlü ayak uyduramadım. Güneş pırıl pırıl parlarken eve girmek zorunda kaldığımdan olsa gerek içim karardı. Yapmam gereken iş beni beklerken, dinlediğim son şarkının etkisiyle defterime yeni bir not düştüm: Aşk gelip geçici bir şey miydi? İnsan aynı kişiye sonsuz kere aşık olamaz mıydı? Bunca yaşanmışlıktan sonra, aşk karşılık bulamayınca gelip geçendi. Gelip geçmesi için uzak durulması gerekendi.

Bu güneşli günde yaşıma uygun olan tek şey işte bu düşünceydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder