1 Kasım 2011 Salı

HAYAT SEVİNCE GÜZEL

"Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu."
Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Bilmem farkında mısın, seninle ne zaman konuşmaya başlasam gözlerimi kırpıştırıyorum. Bu o kadar sık olmaya başladı ki neredeyse sana karşı bir tik geliştirdiğimi düşüneceğim. Belki konuşurken gözümü kırpıştırdığım başka insanlar da vardır; o zaman sana benzedikleri mi için mi yapıyorum bu hareketi? Anlasana, seni özel kılmaya çalışıyorum.

Bu odada çok yalnızım. Pencerede yoldan geçen satıcıları izliyordum. Arada bir dönüp kafalarını kaldırdıklarında hemen içeri kaçırıyordum kendimi. Beni görüp de kendilerinden bir şey alacağımı zannetmesinler diye yaptığım bu hareket gitgide bir oyun halini aldı. Yoldan geçenlerin kafalarına bir şeyler atıp saklanan yaramaz çocuklar gibiyim. Önce birini gözüme kestiriyorum. Ona öyle derinden ve ısrarla bakıyorum ki sanırım birinin kendisini yukarıdan izlediğini fark ediyor. Şimdiye kadar başını çevirmeden geçeni görmedim. Başlarını çevirdikleri anda hızla içeri kaçıyorum. İşin sırrı görünmemek veya fark edilmemek değil. İşin sırrı bir anda yok olmak. Bilsin ki orada biri vardı ve az önce kendisine dik dik bakıyordu. Her gün aynı saatlerde geçen bir teyze var. Üzerine geçirdiği uyumsuz etek ve bluzu, elinden hiç eksik olmayan eskimiş bir eczane poşeti ve sıkı sıkıya bağladığı başörtüsü ile koca kıçını devire devire geçiyor yoldan. Ağır bir yürüyüşü var. Uzaktan çok seçilemese de sanki ağzını oynatıyormuş gibi, kendi kendine konuşuyor. Yüzündeki ifade bir şeylerden şikâyet eder gibi. Başını yukarı çevirdiği zaman ben kaçtığımda muhtemelen kafasını iki yana sallayıp “cık cık” ediyor. Bu oyunun en kötü yanı da bu; insanların ben kaçtıktan sonra ne yaptığını göremiyorum. Biraz bekledikten sonra yeniden pencereye döndüğümde bazılarının tekrar yukarı baktığını görüyorum, hemen kaçıyorum. Sonra kayboluyorlar. Birisi de durup benimle yarışmıyor. Ama bu teyze farklı. Sokaktan geçenlerin bazıları tandık ama her gün hiç sektirmeden aynı saatte geçen bir bu teyze var. İlk günler kayıtsız kaldı. Sonra tekrar tekrar dönüp baktı arkasına. Bir vakit sonra yüzünde o hırslı ifadeyi fark ettim. “Seni yakalayacağım” diyordu, “eninde sonunda; kaçamayacaksın”. Öyle sanıyorum ki kaçtığım zaman beni pencerenin ardında da görüyor. İzliyor, biliyorum. Bir gün yoldan geçmezse ne yaparım bilmiyorum..

Az önce aynaya baktım, gözlerimi seninle konuştuğum zamanlardaki gibi kırpıştırdım. Komik görünüyormuş. Arada bir eve uğrayan insanların yüzlerini izliyorum. Mimiklerini bir büyüteçle bakar gibi inceliyorum. Fark ettim ki konuşurken çizgileri çok belirgin olan insanlar psikolojik problemlerinden daha fazla bahseden insanlar. Kimisinin hiç ifadesi yok. Hiç bir insanı ince belli çay bardağı ile çay içerken izledin mi? Ya da çatal ile bıçağı aynı anda kullanmak zorunda kaldığında. Dikkat et, o anlarda hayatı durduruyorlar. “Bir dakika” diyorlar, “şu çayımı bir yudumlayayım, kaldığımız yerden devam ederiz”. Zamanın sürekliliğini bozan bu davranışları beni bozmuyor. O aralarda nefes alıyorum. Anlayışlı bir tebessümle çaylarını içmelerini ya da böreği küçük parçalara ayırmalarını bekliyorum. İşte o anlarda dışarıdan gelen sesleri duyuyorum, okuduğum kitaptan bir cümle hatırlıyorum, gözüme daha önce fark etmediğim bir eşya çarpıyor ve evimi daha çok seviyorum.

Bir gün evime gelen insanların kim olduklarını karıştırmaktan korkuyorum. İçimi panik kaplıyor. Aslında kimse umurumda değil, seni unutmaktan korkuyorum. Anlıyorum ki bu yüzden, ben hep gözlerimi kırpıştırıyorum.

Saate bakmayalı uzun zaman oldu. Hatta bir saatin neye benzediğini unutmuş gibiyim. Teyzenin sokaktan geçtiği zamanı kestirebiliyorum o kadar; o da yeni uyanmış olduğum saatlere denk geliyor. Teyzeyi görmek için mi uyanıyorum yoksa uyanma zamanım mı ona denk geliyor bilmiyorum. Belki de uyandığım an ile teyzenin sokaktan geçtiği anı kesiştirmek hayatıma güzel bir tesadüf heyecanı katıyordur.

Bazen evden sesler geliyor. Bilmiyorum, belki üst kattan da geliyor olabilir. Yerimden hiç kıpırdamıyorum. Ben sessizce dinlerken, o sesi çıkaran ayakların kaç numara olduğunu düşünüyorum. Senin güzel ayakkabılarının o ayaklara uyup uymayacağını. Aklıma bir zamanlar bir masal yazmak üzerine masanın başına geçtiğim bir an geliyor. Gençtim o zamanlar. Sokakta bir insanla göz göze geldiğimde dosdoğru gülümserdim.

Sanırım uyurken de gözümü kırpıştırıyorum. Bilmiyorum; bir izleyenim olsa..

3 yorum:

  1. Bana bakarken gözlerini bu kadar kırpmasan diyorum, bana gözkapaklarınla saniyede bir fotoğraf çeker gibi bakmasan... Bir masal yazmak için masaya oturmayalı, bir insanla göz göze geldiğimde dosdoğru gülümsemeyeli ne kadar zaman geçti? Zaman geçerken bana insanlarla göz göze gelmemeyi, saçma da olsa hayal kurmamayı mı öğretti? Oysa ben daha gencim, peki bu yakamdan düşmeyen nostalji duygusu bana kimden miras?

    YanıtlaSil
  2. Gençken seslerin peşinden giderdim. Şimdi sadece dinlemekle yetiniyorum.

    Sana bakarken gözlerimi kırpıştırmaktan kendimi alamıyorum. Dün resmine bakarak denedim biraz, olmadı. Ama bunun bir fotoğraf çekimi olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ben daha çok gözlerimin kapalı kaldığı o saniyelik anda neler kaçırdığımı düşünmüştüm. Bazen hayatım hep böyle geçecekmiş gibi geliyor. Hayıflanacağım şeyler yapmaktan mutluluk duyacağım şeylerden daha fazla olacak..Peki o zaman bu özensizlik neden?

    Televizyondaki belgeselde bir leylek sürüsü havalandı! Şu kuşların sakince yürürken birdenbire havalanmalarına bayılıyorum. Kaçıveriyorlar hemen. Dışarı baktım, hava bir kuşu göremeyeceğim kadar karanlık. Neyse, görmesem de olur.

    Sanırım bitirmem gereken bir iş vardı. Ben ne zaman bu kadar unutkan oldum? Üstelik o kadar şey yaşıyorum, hala eskilerden kalma bir anıya rastlayamadım. Bugün geçmişle bağımı mı kopardım ne? Şu masal neydi acaba??

    YanıtlaSil
  3. Senin gözlerini bu kadar sık kırpıştırman ve benim uzaklarda yaşayan arkadaşlarımla, göremediğim hayatlarıyla ilgili hayıflanmam arasında bir benzerlik var sanki. Gerektiği için değil de istediğimiz için bitirsek işlerimizi, keyif aldıklarımıza daha çok zaman ayırabilsek diyorum. Ne diyorum ben? Dur, sus, otur! Unuttum bile!

    YanıtlaSil