19 Kasım 2011 Cumartesi

Ömür Boyu Zaman Hesabı


19 Kasım 2011 Cumartesi

Benim Güzel Çamaşırhanem'i okuyalı dokuz yıl oldu. İngiltere'ye taşınıp "güzel çamaşırhaneleri" yakından göreli sekiz yıl... Kara Plak'ı kaybedip bir yerlerden çıkmasını umduğum için yenisini almayalı altı yıl... Gün Boyu Gece Yarısı'nı alalı tam bir yıl, okuyalı üç ay on bir gün... Hanif Kureishi'yi dinlemek için Pera Müzesi'ne gidip Kureishi'nin film çalışmaları yüzünden İstanbul'a gelemeyeceğini öğreneli bir buçuk ay... Okuduğum her kitap üzerine yazı yazamadığımı, bazılarını okuduktan çok sonra aklıma onlarla ilgili kelimelerin üşüştüğünü anlayalı sadece birkaç gün...

Evde oturmuş annemle memleket ve insan ilişkileri hakkında sohbet ediyordum. Annem konuşmasına devam ederken onu dinlemek yerine Gün Boyu Gece Yarısı'ndaki öyküleri düşündüğümü fark ettim.

Kitaptaki karakterler hayattan öç alır gibi davranıyorlardı. Yanlış insanlarla doğru ilişkiler yaşamaya çalışıyorlar; ateşli bir aşka tutulmuşken, birlikte oldukları insanlar için her şeyi yapmaya hazırken zor durumda kalınca ilişkilerini gözlerini kırpmadan bitiriyor, yara almadan başka bir hayata adım atabiliyorlardı. Mesela bir kadının kocası ve sevgilisi buluşup konuşabiliyor, ikisi de kadın üzerinde hak iddia edebiliyorlardı. Kadınınsa bundan hiç haberi olmuyordu. Hırslılardı, önlerine çıkan fırsatları kaçırmamak onlar için büyük meziyetti. Ben uyuşturucuyu Türk filmlerindeki kötü adamların, kadınların içkilerine attıkları haplardan ibaret sanırken, 90'ların İngiltere'sinde pop kültürün beslediği karakterlerin uyuşturucuyu hayatlarının bir parçası gibi görmeleri ne tuhaftı.

Kendilerinden oldukça büyük erkeklerle birlikte olan kadınlar, evli kadınlara âşık genç erkekler, hiç şansı olmadığını bile bile kendini yazar olmaya adayan bir kadın... Tüm bu karakterler arasında geçen birbirinden ilginç diyaloglar, bir konudan diğerine sürüp giden konuşmalar... Sanki kimse birbirini dinlemiyor da  herkes o an aklından geçeni söylüyordu. 90'lı yılların İngiltere'sinde hayat, 2011 Türkiye'sindeki hayata uzaktan yakından benzemiyordu. Bir de son öyküde ait olduğu bedene başkaldıran bir penis anlatılınca işler iyice karışıyordu.

Annem dinlemediğim cümlelerini bitirince ortaya çıkan sessizliği doldurmam gerekti. "Evet, haklısın." dedim. Bir an birbirimizi dinlememek konusunda kitapta anlatılan karakterlere benzediğimizden şüphelendim. Annem hiçbir şey olmamış gibi konuşmayı sürdürünce bu fikri kafamdan çıkarıverdim.

Pera Müzesi'nde konuştuğum festival görevlisi, Hanif Kureishi'nin hiçbir yerde yayımlanmamış söyleşisini e-posta adresime göndereceğini söyledikten sonra en az beş kitap okundu, sayısız yazı yazıldı. Görevliden bir daha haber alınamadı. Ne Hanif Kureishi'yi ne de söyleşisini görebildiğim için aklımda Gün Boyu Gece Yarısı kaldı. Onu da böyle bir yazıyla aklımdan uzaklaştırıp kâğıda yaklaştıralı bir - iki saat oldu.

* Hanif Kureishi'nin yukarıdaki fotoğrafı Jane Brown tarafından çekilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder