16 Kasım 2011 Çarşamba

Sinek Isırıklarının Müptelası










"Yaz tatilinde bir şey okudun mu?" diye sordu birden.
"Ben okumayı pek sevmiyorum. Yazmak daha zevkli."
"Okumadan nasıl yazıyorsun?"
"Yaşadıklarımı not ediyorum."
"Okumadan nasıl yaşıyorsun?"
Cevap yok.

Emrah Serbes, Erken Kaybedenler


Yazmak üzerine çok fazla düşünüp eyleme geçemediğim zamanlardı. Elime aldığım kitabın tanıdık yazarı  bana yine hüzünlü bir aşktan söz edecek diye beklerken karşıma aşkla ve umutla dolu bir yazma - yazamama hikâyesi çıkıverdi.

Bulunduğum şehre yerleşmeli miyim yoksa gitmelere tutulan yanımın yolundan çekilmeli miyim diye düşündüğüm günlerdi. Gözlerimi  bağışladığım kitap "Gidecek misin yoksa kalacak mısın bilmemek gençliğe özgü bir şey değil mi zaten! Ne istediğini yaşlılar bilir." deyiverdi.

Takıntılar edindiğim, küçük şeylere üzüldüğüm, ufak dertlerden yakındığım, yaptıklarımı sorguladığım, nereye gittiğimi, buradan sonra ne yapmam gerektiğini bulmaya çalıştığım anlardı. Bir ara  İstanbul'u mekân edinip yüreğimi hoplatan kitap, kafamdakilere basit bir cevap sunuverdi: "Hayat hiçbir yere varmıyor."

"Bu kadar kitap okuyorum da ne oluyor, yaşıtlarım çoluğa çocuğa karıştı, ben hâlâ kendimi geliştirmek peşindeyim, koşturup duruyorum. Belki de durmalı, durulmalıyım." diye düşünüp kendimi durduramadığım vakitlerdi. Sayfalarında kaybolduğum kitap, buna da bir karşılık yapıştırıverdi: "Edebiyat okurları aslında okudukları her kitapta insanı muayene ve ameliyat eder. Bu yolla edindikleri bilgi, görgü yaşayarak elde edilemeyecek kadar büyüktür ve insana dair her şeyi anlarlar, sahiden anlarlar."

Dış dünyaya bir türlü ayak uyduramadığım, etrafımdakilerin savaş çığlıklarına katılamadığım, öcünü çocuklardan almaya çalışanlara hayretle baktığım, eşitlik ve aynılık üzerine kafa patlattığım sıralardı. Cümlelerine karıştığım kitap karşıma yeni kelimeler çıkarıverdi: "Dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir. Açıklama yaparsınız, neden gösterirsiniz, makul gerekçeler sunarsınız, sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorsunuz, kendi dilinizi değil."

Yine aynı şey oldu. Elim kitaba kesti. Sinek Isırıklarının Müellifi bedenime eklendi. Barış Bıçakçı her seferinde böyle tesadüflerle gelirse içimde ağır bir patlama yaşanacağından korkuyordum ki kitabın kahramanı "Hiç acıtmayacak!" dedi. Barış Bıçakçı içimde bir yerlere dokundu, hiç acıtmadı. Okumak, bunca tumturaklı cümle içinde en basit olanlara vurulmak mı demekti? Yoksa sadece "sinek ısırığı gibi bir şey hissetmek" miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder