10 Ocak 2010 Pazar

SANAL GEZGİNLER

Yeni bir blog keşfettim yakın zamanda. Aslında bir vakittir gözüm üzerindeydi bu gezginin ama uzun gezi yazılarını ayrıntılarıyla ve sonuna kadar sabrederek okumamıştım. Bilgisayardan okumaya çok eriniyorum..Neyse..

Bloğu okurken yine hayat hırsızı gibi hissettim kendimi. Sanki o kadar yeri gezip gören benmişim gibi. Ağzımın kenarından akan salyaları yalaya yalaya fotoğraflara baktım, kıyafetleri süzdüm, ben olsam ne yapardım diye düşündüm, beynim hemen kendisine yeni bir fantastik ışık yolu buldu ve bloğu okurken daldım hülyalara..

Yaşayamadıklarımızın mı peşinden gidiyoruz? İyi de, onların peşinden gitseydik eğer, yaşanmış kılmaz mıydık azıcık da olsa? Bizimkisi sanal tatmin sanki. Beynimiz de çakma mutluluk hormonları salgılıyor ve bilgisayarın başından diyaar diyaar gezmiş biri olarak, çoook okumuş bir yazar olarak, bir sürü dil konuşan biri olarak ya da bol bol fotoğraf ve arkadaş sahibi olarak kalkıveriyoruz.

"Sosyallik de elden gidiyor, ay bu internet adamı a-sosyal yapıyor, nerede o eski ilişkiler" ağıtı yakmaya hiiç niyetim yok. Sosyal ve bireysel basamakları sindire sindire çıkmamış bir toplum olursanız böyle arpa ambarındaki aç tavuk gibi herşeye saldırıverirsiniz. Cebinizde ayın sonunu getirecek beş kuruşunuz kalmaz ama internetten gördüğünüz bir şeyi kredi kartıyla almaya da çekinmezsiniz. Sanal dünyanın da bir kullanma kılavuzu vardır herhalde, ben şahsen kendim yapamasam da bunu gerektiği gibi kullanan zat-ı muhterem bir kaç insan biliyorum. Üstelik kendileri gayet de sosyaller.

Bir türlü cevaplayamadığım bir soru bu; ya da karşı karşıya kaldığım bir ikilem. Kavramlar yeniden tanımlanıyor. Örneğin gazete okumak gitgide internetten halledilir bir etkinlik oldu. Ben kaç zaman oldu bir kitapçı dükkanına uğramıyorum. (Gerçi bunda yaşadığım bu muhteşem (!) şehirde kitapçı olmakla kırtasiyeci olmayı birbirine karıştıran tuhaf yaratıkların olmasının da etkisi yok değil). Yine şu kompleks alışveriş merkezi açıldığından beridir çarşıya kaç defa uğradım kimbilir..Yanaklarım kızarıyor. Tanıdıklar arasında bu konuda en geri kafalı düşüncelere sahip olan bana bile işliyor sanal fantazya yaavaş yavaş..İyi mi bilmiyorum, kötü mü onu da bilmiyorum. Sınırı bilmek gerek herhalde..

"O kadar yazdın, bak raftaki günlüğünün sayfaları boş, sen oturmuş sanal günlük tutuyorsun" diye gümletirler adamı bir de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder