2 Eylül 2011 Cuma
İzmir'e giderken
Bu, kısa bir yazı olmalı. Bu kısa yola, sarsılan otobüse,
kalemi güçlükle hareket ettiren sağ elime ve defterde eğilip bükülen harflere
yakışır kısa bir yazı...
Gündüz vakti yoldayım. Oysa ben ayın bizi gördüğü gece
yolculuklarını severim. Akıp giden yolun hızına yetişemediği için çabucak
kayboluveren toprağı, yeşili ve suyu görmek tuhaf geliyor. Sol yanımda yola
çıktığından beri Sudoku çözen bir “bay” var. Yanında oturan “bayan”ın okuduğu
gazeteyi de er kişisinin attığı dayaktan ölen bir başka “bayan”ı anlatan
sevimsiz hikâyeyi de görmüyor. Ülkemde her gün kadınlar ölüyor. Neyse ki
yanımdan rüzgârgülleri geçiyor, kısa bir süre için içimi serinletiyor.
Aklımdan küçük bir kızla, koskoca iki kadın arasındaki kısa
diyalog geçiyor. Her şey bir ablanın “Ben koskoca kadınım.” demesiyle başlıyor.
Küçük kız “Sen kadın değil, kızsın.” diyor. Esas koskoca kadın “Tabii ki kız,
evlenince kadın olacak.” diyor. Ruhum bedenimden çıkıp “cinsiyetsiz” olmanın
keyfine varıyor. Kısa bir süre sonra, yeniden kadın bedenine girip “kız” diye
anılmanın çok da kötü olmadığını söyleyen Pollyanna’yla buluşuyor.
Ben yolla buluşuyorum, yola karışıyorum, yolla bir oluyorum. Yolda
bulduğum kendimi yeniden yola veriyorum. Kısa bir süre sonra, yolun sonunda
aynı olmayacak kendimi özlüyorum. Kendimi alıp yola kısa bir yazı bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder